Ne nedir ? :

bilimist

bilimist Yazdı...



Tesadüfler Hakınnda, Yaşanmış Tesadüfler, Tesadüf Araştırmaları, Tesadüf nedir ?

07 Kasım 2015 Bu içerik 4.420 kez okundu.

TESADÜF NEDİR? Tesadüf; rastgele, rastlantı anlamlarında kullanılan bir kelime olup, içinde insan iradesinin olmadığı eylemlere denilmektedir.

Eğer tesadüften kastedilen anlam, bir eylemin içinde Allah’ın kudretinin ve iradesinin olmadığı ise, bu küfürdür, Allah’ın varlığını ve kudretini inkârdır..

BU ANLAMDA EVRENDE TESADÜF DİYE HİÇ BİR ŞEY YOKTUR.

Tesadüften kastedilen anlam; bir eylemin içinde Allah’ın irade ve kudretinin varlığı kabul edilir, insanın iradesinin içinde olmadığı kastedilirse, bu anlamda söylenilen tesadüf ifadesi doğrudur.
Bazı İslam alimleri buna “tevâfuk” (uygunluk) da demektedirler. Burada; “

إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى

“Ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir. Kişi için ancak ni­yet ettiği şey vardır”
hadisi şerifi gereğince, o takdirde niyete bakılır.
Vesselam.


* * * * * *

Rastlantı, determinizmi ve nedensellik kuralını kabul etmeyen görüşe göre, yani her olayın muhakkak bir nedeni olmadığını ya da olayların bir neden-sonuç zinciriyle meydana gelmediğini varsayan görüşe göre, olayların nedensiz, gelişigüzel bir şekilde meydana gelişine verilen addır.

Karşı varsayım: Rastlantı yoktur
Buna karşılık, nedensellik kuralını benimsemiş tüm fikri akım ve sistemler evrende “rastlantı “ diye bir fenomenin var olmadığı konusunda görüş birliğindedir. Ortak görüşe göre, her olay, determinizm (“her olayın birtakım nedenlerin sonucu olduğunu kabul eden felsefi görüş”) çerçevesinde,”nedensellik kuralı”nın (“her olayın birtakım nedenlerin zorunlu sonucu olması kuralı”) işleyişiyle yani bir neden-sonuç ilişkisiyle meydana gelir. “Rastlantı” insanların nedenlerini bilemediği veya anlayamadığı olaylara yaptığı bir yakıştırmadır. Konuyla ilgili olarak Albert Einstein şu ünlü sözünü söylemiştir: "Tanrı zar atmaz"
K: wiki

* * * * * *

Tesadüf: Rast gelme, bir şey kendiliğinden olma, tedbirsiz meydana gelme.

Tevafuk: Birbirine uygunluk, muvafık oluş, nizamlanmış biçimde birbirine uygun olmak. Her iki kelime zıtlıkları ile birbirlerini tarif eder. Günlük hayatta tesadüf kelimesini çok kullanmamıza rağmen, gerçekte tesadüf yoktur, tevafukvardır. Yaratılışta ve devam eden hadiselerdeki pek çok noktadaki benzerlikler tesadüf değil, tevafuktur.

Tevafuk bir tevhid mührü olduğu gibi, kâinatın ve insanların başıboş olmadığını gösteren işaretlerdir. Cenâb-ı Hak şu muazzam kâinatı yaratırken, hem yaratıcının tek olduğunu göstermek, hem de kâinattan daha iyi istifade edilmesini sağlamak için bir çok tevafuklarla yaratmıştır. Meselâ, atom ile güneş sisteminin birbirine bir tevafuku ve benzerliği vardır. Modelleri birbirine benzer. Atomun ortasında çekirdek etrafında da elektronlar döner. Güneş sistemi de aynı şekildedir. Ortada güneş, etrafında da gezegenler döner. Misaller çoğaltılabilir.

Âlemlerin Rabbi ibda ve ihtira sanatını, yani icadını göstermek için her iki sistemde de detayda pek çok harika farklılıklar yaratmıştır. Fakat ilminde sonsuz modeller olmasına rağmen ikisinde de aynı modeli kullanmıştır. Bunun birinci sebebi elbette tevhid mührüdür. Bu tevafuk zerreyi ve güneş sistemini yaratanın Allah olduğunun ve şirkin müdahalesinin imkânsız olduğunun ilânıdır.

İkinci bir husus ise bu tevafuk biz insanlara bir kolaylıktır. Güneş sistemini bilen bir ilim adamı, atomu incelerken, ister inançlı olsun ister olmasın, peşinen zihnindeki model ile atomu ve elektronları inceleyecektir. Model ve tevafuktan istifade ile yapılan bu tarz çalışmalar bilim dünyasına çok şeyler kazandırmıştır.

El ve ayak parmaklarının ve diğer uzuvlarının birbirine tevafuku da kâinattaki tevafuklardan birisidir. Aslında Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem’i on parmaklı yaratarak, matematiği de yaratmıştır. On sahifelik de bir talimat vermiştir. Parmak sayısı sayesinde tüm medeniyetler birbirinden haberli habersiz, onlu sayı sistemini kullanmıştır. Yine insan vücudunun veya çiçeklerin ve meyvelerin ve diğer mahlûkatın simetrik olması da güzellik ve estetikteki Cenâb-ı Hakk'ın hakimiyetinin ve isimlerinin tecellisinin bir göstergesidir. Yine heykeltıraşların ve ressamların sanatlarının icrasında asırlardır kullandığı altın oranlar, Cenâb-ı Hakk'ın adl ve hakem isminin birer tecellileridir.

Bu tevafuklar eski çağların ilim adamları ve filozofları tarafından da biliniyordu. Bunu fark eden geometrinin kurucularından biri “Allah daima geometri kullanır”demiştir. Gerçekten kâinata bu gözle bakılırsa, yüzümüzde, gözümüzde; ağaçta, meyvede; atomda, güneşte; ve yörüngelerinde velhasıl kâinatın tamamında gizli bir pergel ve cetvelin ve diğer geometri aletlerinin sürekli çalıştığını fark ederiz. Zaten Kur’ân-ı Kerim’deki bir çok ayette de, Cenâb-ı Hak “Biz her şeyi ölçüyle yarattık” demektedir. Zerreleri ve güneşleri başıboş ve ölçüsüz bırakmayan âlemlerin Rabbi, elbette insanların tüm fiillerini de kontrol etmekte ve amelleri, zerrelerde gösterdiği aynı hassas ölçülerle, hesap gününde değerlendirecektir. Yani dünyadaki matematik, ahiretteki matematiğin bir göstergesidir.

Bediüzzaman Hazretleri "tevafuk"un Allah’ın varlığına açıkça bir işaret olduğunu, insan, hayvan ve diğer şeylerin yaratılmasında ve yaşatılmasında tabiat kuvvetlerinin müdahalesine ve tesadüfe yer verilmediğini vurgulayarak şöyle diyor:

"Eşya arasındaki tevafuk, sanatkarın bir ve tek olduğuna delalet ettiği gibi, aralarında bulunan muntazam zıtlık da, sanatkarın, yaptıklarında hür olduğuna ve hikmetli iş yaptığına şahadet eder. Meselâ: Hayvanların bilhassa insanların esas azalarındaki tevafuk, bilhassa çift azalardaki benzeyiş, yaratıcının vahdetine delil olduğu gibi, keyfiyetler ve şekillerdeki zıtlık da yaratıcının ihtiyar ve hikmetine delalet eder."(Risale-i Nur Külliyatı, I/460; II/1339; 1343)

Tevafuk konusu toplumumuzda sadece belli kesimlerde bilinen bir konu. Bu yüzden başımıza gelen bazı olaylar karşısında çok defa şaşırır, hayrete düşer veya bazılarının yaptığı gibi, kendimizi bir şey sanmaya başlarız. Oysa başımıza gelen olay, sadece kaderin kesiştiği noktada bir tevafuktur. Mesela, birisini aklımızdan geçirir veya anarız. Andığımız veya aklımızdan geçirdiğimiz kişi, ya bizi arar, ya çıkagelir, ya da başına bir şey gelir. Bunu hemen büyütüp kendimizi veli veya nebi saymaya gerek olmadığı gibi, o kimsenin başına gelen şeyin de bizimle alakası yoktur. Bu yüzden kendimizi suçlu görmemiz de gerekmez. Ortadaki mesele, o kişiyle bizim irtibatımızdan dolayı, kaderin bir görüntüsü veya bir ilahi ikramdır. İyi şeyler için şükretmek, kötü şeyler için de o kişiye dua edip Allah’tan hem onun hem de kendimiz için af dilemek ve inayetine, himayesine sığınmak yapılacak en doğru iş ve en kısa yoldur.

Tevafukları keramet saymak da, istidrac saymak da mümkündür. Bu durum kişinin içinde bulunduğu hal ile yakından alakalıdır. İtikadı ve ameli bozuk bir kişinin keramet göstermesini beklemek safdillik olduğu gibi, inancı ve ameli düzgün bir kişiden zuhur eden tevafukları da hiçe saymak doğru değildir.Selam ve dua ile...
K: S o r u l a r l a İ sl a m i y e t

* * * * * * * *

Tesadüf Nedir? – D r . B e d r i R u h s e l ma n

Tesadüf kelimesi günlük konuşmalarımızda sıkça kullandığımız bir sözcüktür. Fakat günlük dilde bir kavram ya da felsefi anlamda kullanmayız. Ancak dikkatli ve bilgili bir zihin bu sözcüğü kullanırken oldukça itinalı davranacaktır.

Tesadüf kelimesi Arapça’dır. Türkçe’ye en yakın karşılığı rastlantıdır. Rastlantı, önceden kestirilemeyen, isteğe, kurala veya belli bir sebebe dayanmaksızın bir olayın ortaya çıkmasıdır. Batı dillerindeki karşılığı ise şans olup, talih, fırsat, ihtimal gibi anlamlara gelir. Fakat Türkçe’ deki günlük kullanımda fırsat anlamı neredeyse hiç bilinmemektedir.

Tesadüfün çeşitli tanımlamaları vardır. Örneğin; düşük ihtimalli bir şeyin olması, yalnız olasılıklara bağlı olduğu düşünülen olayların görece nedeni, sebepler ve olaya dahil parametrelerin önemli bir kısmı görülemediğinde yapıştırılan etiket, olması imkansız gelen bir şeyin olması halinde, derinlikte vurgun yememek korkusu adına kabullenmeyi sağlayıcı bir kelime gibi açıklamalar bunlardan bazılarıdır.

Yaşamımızda karşılaştığımız olayların belirli sonuçlara doğru birbiri ile bağlanış ve sıralanışı acaba rastgele mi olmaktadır? Olayların amaçsız ve önceden tasarlanmadan birbiri ile bağlantısı var dersek o zaman tesadüfün tanımı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu mantıkla bakarsak tesadüfte şuurlu bir işleyiş, oluş yoktur. Sayısız olay, olanak ve pozisyonlardan birinin bile gerçekleşmesiyle ortaya bazı sonuçlar çıkıyor ve bu sonuçlardan da bir şuur, bir amacın gerçekleştiği görülüyorsa buna tesadüf denebilir mi?

Avucumuza bir sürü harf alıp bunları yere serpsek, serptiğimiz harflerden düzgün bir cümle meydana gelme olasılığı azdır. Eğer kombinasyon hesabı yaparsak böyle bir şeyin meydana gelme olasılığı herhalde milyarda bir ihtimaldir. Buna rağmen hayatımızda olasılık ve tesadüf olarak görünen olaylar sık yaşanır. Olayların nedenlerini bir kenara bırakıp rastgele meydana geldiklerini söylemek hatadır, çünkü Socrates’in de dediği gibi “Evrende tesadüfe tesadüf edilmez“. Bir üstat tesadüfün tarifini şöyle verir; “Tesadüf, olayların olmadık bir zamanda meydana gelmesidir”. Karşılaşılan olaylara bu tesadüftür diye yaklaşmak bilgisizliğin sonucudur. Olayların sonucunu önceden bilebilmek, görebilmek için öncelikle nedenleri hakkında bilgi sahibi olmamız gerekir. O zaman olay bizim için önceden bilinir ve tesadüf olmaktan çıkar.

* * * * * * * * *

Bir kişi ne olabilecekse, mutlaka olur.

Doğuştan şair biri, belki koşulların uygun olmaması yüzünden yaşadığı dönemde şöhretinin doruğuna çıkamayabilir ve bu konuda yapılan vazgeçilmez araştırmalara uygun olarak biçimlendirilmiş sanat eserleri yaratamayabilir; ama ister bir ırgat olsun, ister Weimar sarayında yaşama mutluluğuna sahip biri, mutlaka şiir yazar.

Anadan doğma müzisyen biri, mutlaka müzikle uğraşacaktır, ama belki her türlü
aletini çalma olanağını bulacaktır, belki de sadece arpa sa­pından yaptığı bir düdük üzerinde yeteneğini gösterecektir.

Doğuştan felsefeye yatkın bir kafa yapısı, bir üniversite kürsüsüne atanabileceği gibi, bir köyde de kendini kanıtlayabilir.

Ve nihayet, doğuştan kalın kafalının teki ise, bu niteliğiyle pekâlâ bağdaşabi­len açıkgözlülüğü sayesinde, sıkı bir eğitim görerek bir büro şefli­ğine atansa da, veya bir şefin çizmelerini boyamakla görevli uşağı olsa da, hep gene dar kafalının biri olarak kalacaktır.

Herhalde okula giden pek çok kişi bunun çeşitli örneklerini görmüş ve yaşa­mıştır.

Evet, insanların en kalabalık topluluğunu, hiç kuşkusuz do­ğuştan mankafalar oluşturur.

Her hayvan türünde açıkça görülen farklılıklar neden insan türünde de bulunmasın ki?

Her yerde hem çok yetenekli kişilere hem de daha az yetenekli kişilere rastlamak mümkündür.


* * * * * * * *


Evrimde Tesadüflerin Anlamı ve Bilimsel Analizi Üzerine Tartışma

Evrime ve bilime genel olarak karşı olan bilim düşmanlarının en sık kullandığı argümanlardan birisi, evrimin "tesadüflerle dolu" olduğu ve daha önemlisi, evrimsel biyolojinin her şeyi "tesadüfler" ile açıkladığıdır. Yani bu kişilere göre evrim, Evren'in başlangıcından tutun da, insanların kararlarına kadar her şeyin tesadüf eseri var olduğunu ileri sürmektedir. Tipik bir bilim-dışı tartışmada, "Evrim gerçekse Evren nasıl var oldu?" gibi tuhaf derecede sıradışı, post-modern ve her şey bir yana, akıl ve mantık dışı sorular duymanız pek mümkündür. Elbette bilimden azıcık anlayan, farklı bilim dalları hakkında bir miktar bilgisi olan herkes, bu iddiaların pek çok yönden yanlış, eksik, üzerinde düşünülmeden sarf edilmiş ve daha fenası bilimsel olarak geçersiz sorular, iddialar ve argümanlar olduğunu bilecektir. Bu makalemizde ilk olarak "tesadüf" gibi evrimle ve genel olarak doğayla ilişkili konulara kavramsal ve terminolojik olarak değineceğiz, sonrasında ise birbirleriyle olan ilişkilerine bakacağız.




Tesadüf, etimolojik tanımıyla birbiriyle ilişkisiz, aralarında bir bağ bulunmayan veya tanımlanamayan olayların genellikle eş zamanlı olarak ortaya çıkması, oluşması, meydana gelmesi demektir. Google, "tesadüf" sözcüğünü"birbiriyle ilişkili olduğu belli olmayan olaylar veya durumların sıradışı bir şekilde bir arada meydana gelmesi" olarak tanımlamaktadır. Merriam-Webster sözlüğü, tesadüfü "planlanmamış ya da beklenmedik olayların bir arada meydana gelmesi" olarak tanımlamaktadır. Türk Dil Kurumu, tesadüfü "yalnız ihtimallere bağlı olduğu düşünülen olayların kesin olmayan, değişebilen sebebi" şeklinde tanımlamaktadır. Dolayısıyla bizim yukarıda yaptığımız tanım, bu tanımların bir bütünü gibidir ve halk arasındaki kullanımı büyük oranda karşılamaktadır.




Ancak buradan fark edebileceğiniz bir diğer önemli nokta, tesadüf kelimesinin aslında bilimsel bir terminolojiye sahip olmayışıdır. Tesadüf, "halk dili" diye tanımlayabileceğimiz, sistematikleştirilmemiş dilin bir ürünüdür. Bilimde doğrudan bir karşılığı bulunmaz. Bu demek değildir ki bilimsel konularda tesadüflere rastlamayız. Örneğin bir deney tübünü o masaya değil de, bu masaya koyduğunuzda beklediğiniz sonucu alabilirsiniz. Koyduğunuz masanın aslında deneyde olup bitenle hiçbir alakası yoktur. Ancak tesadüfen, deney o masada değil de bu masadayken çalışmıştır. İşte bu, bilimsel bir araştırmada olabilecek bir tesadüftür.




Bilimde hemen hemen her şey görecelidir. Daha önemlisi, ilk etapta birbiriyle tamamen alakasız gibi görünen olaylar bile, tanımlamaya göre birbiriyle oldukça alakalı olabilmektedirler. Bir tesadüfün detaylarına inmeye başladığınızda, arada bazı ilişkiler bulmaya başlayabilirsiniz. Olaylar üzerinden gidecek olursak, Dünya'nın diğer ucunda, örneğin Amerika'da, yolda yürürken Türkiye'deki okuduğunuz ilkokuldan bir arkadaşınızla karşılaşmanız, halk dilinde "tesadüf" olarak tanımlanabilir. Çünkü bu arkadaşınızla buluşmayı planlamamıştınız, denk gelmeyi beklemiyordunuz ve spesifik olarak sizin ve o kişinin aynı coğrafi lokasyonda karşılaşmak üzere bulunmasının hiçbir ön nedeni bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu bir tesadüftür. Fakat konunun detaylarına bakacak olursak, aslında bu "tesadüfen denk gelme" içerisinde takip edilebilir desenler ve neden-sonuç ilişkileri olduğu görülebilir. En nihayetinde o da, siz de benzer planlarla, benzer uçaklara binip, benzer rotalardan, belirli zamanlarda şehir/ülke değiştirmiş ve konumsal olarak oldukça çok sayıda olan ihtimaller evreninde, aynı lokasyona denk düşme olasılığınız gerçekleşerek Amerika'da, hiç beklenmedik bir an ve konumda karşılaşmışsınızdır.




Yani bir olayı "tesadüf" olarak tanımlamak, o olayın neden-sonuç ilişkileri içerisinde gerçekleşmediği anlamına gelmez. Bir şeyin tesadüfen meydana gelmiş olması, o şeyin gerçekliğini azaltan bir durum değildir. Evren'de birbirine bağlı olmayan; ancak farklı kollardan ilerleyen neden-sonuç dizgilerinin denk gelmesinden ötürü bir arada gerçekleşebilen tesadüfi olaylar vardır. Her zaman olmuştur, her zaman olacaktır. Bu tesadüflük, konunun bilimselliğinin ya da gerçekliğinin altını oyan bir durum değildir. Ancak bir olayın "tesadüfen" gerçekleştiğini söylemek, o olayın nasıl ve neden meydana geldiğiyle ilgili pek fazla bilgi vermez. İşte bu nedenle bilimde "tesadüfler" pek sevilen tanımlamalar değildir.



Öyleyse bilim dilinde tesadüfleri tanımlamak için biraz daha objektif, biraz daha "bilgi değeri yüksek" tanımlara ihtiyacımız vardır. İşte matematik ve genel olarak istatistik, bize bu kaynağı verebilir. Bu noktada karşımızaolasılık kavramı çıkar. Matematik biliminin ilgi alanlarından biri olan olasılık, temel olarak bir olayın gerçekleşmesiyle ilgili bilgilerin, konuyla alakalı tüm bilgilere olan oranı olarak tanımlanabilir. Yani bir olayın gerçekleşme olasılığı, o olayı tanımlayan koşulların, o olayla ilgili tüm diğer olayların ve koşullarının matematiksel toplamlarının oranına eşittir. Bu olay ve koşulların toplamına olasılıklar evreni (evrensel küme) denir. Belki bu tanımlamadan da anlayabileceğiniz gibi bir olay ile ilgili sonsuz çeşitte olasılık tanımlanabilir.



Örnekleyelim: Oldukça sıradan da olsa, içerisinde 10'u mavi, 10'u kırmızı olmak üzere toplamda 20 bilye bulunan bir torbadan, torba içerisindeki dağılımdan kesinlikle bihaber olarak ve çevresel tüm etmenleri göz ardı ederek 1 tane mavi bilye çekme ihtimalimiz 2'de 1'dir. Bu bir olasılıktır. Gerçekleştiği zaman, olasılık gerçeğe dönüşmüşgerçeklenmiş olur. Ancak özüne bakacak olursanız, mavi renkli bilyeyi çekmeniz halk dilinde "tesadüf" olarak da tanımlanabilir. Zira maviyi çekmiş olmanızın veya kırmızıyı çekmemiş olmanızın herhangi bir anlamı ya da bilgi değeri yoktur. Maviyi çekmek, özel bir durum değildir. Kırmızıyı çekmiş olsaydınız, hayatınız değişmeyecekti. Tesadüfen elinizi atış biçiminiz, bilyelerin dağılımı, parmaklarınızın uzandığı nokta, vb. fiziksel parametreler (değişkenler) dahilinde mavi renkli bilyeyi seçtiniz. Görebileceğiniz üzere, aslında olayı basamak basamak takip etmek ve neden mavinin denk geldiğini bulmak mümkündür. Ancak bu, maviyi "tesadüfen" çektiğiniz gerçeğini değiştirmemektedir. Fakat bilimsel bir açıklamada "Bu olay tesadüfen olmuştur." deyip geçmeyiz; çünkü bu birazcık bilimin işleyiş ve amacına aykırıdır. Ancak bir şeyin tesadüfen olduğunu söylemek, onun bilimsel ve somut olarak açıklanamayacağını söylemek anlamına gelmez. Bir şeyin tesadüfen olduğundan bahsetmek, o şeyin gerçekleşmediği anlamına da gelmez.




Bilye çekme konusundaki olasılık hesaplarını daha da derin irdeleyebiliriz: Örneğin kişi, daha farklı durumların bilye çekimi üzerindeki etkisini incelemek istiyor olabilir. Örneğin, bilye çekim işlemi sırasında bir deprem olmasından ötürü bilye çekemeyecek konuma düşmemiz (çevresel etmen) incelenmek isteniyor olabilir. Bu sıradışı bir sorgulamadır; ancak bir depremin gerçekleşmesiyle, bir insanın fiziksel olarak engellenmesi arasında doğrudan bir ilişki kurulabileceği için, depremin bilye çekimi üzerinde etkisi olabileceğini söylemek güvenlidir. Dolayısıyla böyle bir olasılıktan bahsetmek de mümkündür. Zira deprem denen doğa olayının gerçekleşmesine dair belli bir olasılıktan söz edilebilir. Böyle bir depremin, bilye çeken kişinin bu faaliyeti gerçekleştirmesi üzerindeki etkisiyle ilgili de bir olasılıktan söz edilebilir. Bu ikisi birbirine bağlandığında, bilye çekme sırasında deprem meydana gelmesini ve bunun çekme işlemini engellemesini matematiksel olarak ifade edilebilir.




Bu durumda, olasılık kavramının tanımı gereği, deprem olgusunun işin içerisine girmesiyle, deprem ile ilgili tüm olay ve koşulların da evrensel kümeye dahil edilmesi gerekir. Yani deprem gerçekleşme sıklığı, bilye çekim işlemini imkansız hale getirecek kadar güçlü bir deprem gerçekleşme durumu, bulunulan konumun depremden etkilenme miktarı, bilye çekim işlemini yapan kişinin görevi yerine getirmek konusundaki kararlılığı ve daha yüzbinlerce koşul ve olasılık. Bunlar, olasılık oranının paydasını oluşturan evrensel kümeye dahil edildiğinde, payda o kadar büyür ki, olasılık değeri bir anda sıfıra yaklaşır (ancak sıfır değildir!).




İşte bu nedenle, istatistik tehlikeli bir oyuncaktır. İnsana her şeyi yapabileceği hissini verir; ancak aslında belli bir noktadan sonra tehlikeli ve kolayca hataya düşülebilecek bir araçtır. Bu konuyla ilgili buradaki yazımızda önemli bazı açıklamalarda bulunmuştur. İstatistik gibi bir bilim, ancak ehil ellerde güçlüdür. Aksi takdirde çok komik sonuçlar verecek şekilde oynanabilir ve aslında sıradan gerçekler, istatistiğin gücü kullanılıyormuş gibi gösterilerek yalanlanmaya çalışılabilir. Bilim karşıtı literatürde bunun tuhaf ve bir o kadar da eğlenceli örneklerine rastlamak mümkündür.




Tüm bu sebeplerle, bilim insanları istatistiki hesaplarına olabildiğince az değişken dahil etmeye çalışırlar. Daha önemlisi, aralarında sadece makul miktarda ilişki bulunan değişkenleri analiz ederek sonuçlara ulaşmaya çalışırlar. Bu nedenle belli bir oranın altındaki olasılık değerleri kimi koşulda göz ardı edilebilir. Örneğin, bir odanın ısıtılmasıyla ilgili bir mühendislik sorununda, oda içerisinde bulunabilecek sineklerden ötürü oda sıcaklığının beklenenin altında ya da üstünde olması ve bu sapma miktarı göz ardı edilebilecek kadar küçüktür. Aslında bu hayvanların varlığı, uçmak için ürettikleri enerjinin etrafa saçtığı ısı, vb. değişkenler oda sıcaklığını etkiler. Ancak günlük kullanımlarda veya hesap yapılan ölçekte bunun doğrudan bir etkisi veya önemi yoktur. Fakat bazı özel analizlerde/uygulamalarda, en ufak değişiklik bile kritik olabilir. Örneğin, eğer ki odanın sıcaklık değişikliği, 1 derecenin milyonda biri kadar hassas olacak biçimde hesaplanıyorsa (örneğin çok hassas kimyasallar barındıran bir odada ya da nükleer panellerde, vs.), o zaman sıcaklığı etkileyebilecek en ufak etkene karşı bile önlem alınabilecek ve daha önce göz ardı edilemez olan durumlar, göz önüne alınmak zorunda kalınacaktır (örneğin oda vakumlanacak ve mühürlenecektir, böylece hiçbir yabancı madde içeriye girip çıkamayacaktır). Dediğimiz gibi, bilimde her şey görecelidir. Bu göreceli olma durumu, analiz yapılmak istenen kapsam ve ölçeğe bağlı olarak değişir. Genel olarak bilim karşıtlarının sıklıkla düştüğü hatalardan birisi istatistiğe ve matematiğe hakim olmamak (onlardan ne tür bilgiler edindiğimizden bihaber olmak), diğeri ise analiz edilen kapsam ve ölçeği doğru tespit etmeden sonuçlara varmaya çalışmaktır.


Olasılık, bilimin önemli tanımlarından biridir çünkü yukarıda da örneklediğimiz gibi sayısız alanda kullanılabilir. Bu noktada bir diğer önemli terim de, nötrlenebilirlik kavramıdır. Yani bazı olasılık durumları, birbirini karşılıklı olarak etkileyeceği için, toplam etki sıfırlanacaktır. Yukarıdaki sinek-sıcaklık-oda üçlemesinde, sineklerin etkisinin göz ardı edilebilmesinin nedenlerinden biri, yine yukarıda açıklandığı gibi bu etkinin önemsiz derecede küçük olmasıdır. Diğer neden ise, sineklerin odada bulunduğu zaman dilimleri ile bulunmadığı zaman dilimlerinin istatistiki olarak birbirine hemen hemen eşit olması, bu sebeple de oda üzerindeki etkilerinin nötrlenmesidir. Öte yandan, sineklerin sıcaklık üzerindeki etkileri gibi öngörülemez (ya da daha zor öngörülebilir) etmenler, başka öngörülemez (ya da daha zor öngörülebilir) etmenler ile dengelebilir (beklenmedik ısı kayıpları/kazançları, oda kullanımında beklenmedik durumlar, odadaki elektronik aletlerdeki aksamalardan ötürü salınan beklenmedik düzeyde ısı, vb.). Bu da istatistik hesaplarını sadeleştiren ve gerçekçiliğini arttıran bir özelliktir. Eğer ki bu özellik ihlal edilecek olursa, tuhaf tuhaf istatistiki sonuçlar elde etmek mümkündür. Bunlardan yola çıkarak varılacak yargılar, gerçekçilikten yoksun olacağı için dikkate almaya değmeyecektir.



İşte bilimde olasılık hesaplarını (ve istatistiki analizleri) çok kıymetli ancak bir o kadar da zor yapan, gerçekçilik ile hesaplanabilirlik arasındaki bu hassas dengedir. İşin uzmanı olan bilim insanları, hangi durumda hangi istatistiki analizleri uygulamaları gerektiğini bilirler. Hangi olasılık hesaplarının, bir olay veya olguyu açıklamak konusunda ne kadar "bilgi değeri"ne sahip olduğunu bilirler. Rastgele sayıları birbiriyle çarparak aşırı küçük olasılıklar elde ederek "O zaman bu olay doğal yollarla gerçekleşemez." gibi sonuçlara varmazlar. Geçmişte yaşanmış olaylarla ilgili olasılık hesapları yapmazlar; zira geçmişte olup bitmiş bir olayla ilgili olasılık hesaplarının bilgi değeri sıfırdır. Olmuş ve bitmiş bir olayın olasılığı 1'dir; çünkü olmuştur, yaşanmıştır! Bu konuda daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.




Bu noktada kritik bir bağlamı da göstermek istiyoruz: Eğer "gerçek" dediğimiz ve bizim anlamamızdan, araştırmamızdan, sorgulamamızdan bağımsız olarak var olduğu kabul edilen olay ve olguların geçerliliğini kabul edecek olursak bilim, o "gerçek" dediğimiz olay ve olgulara en yüksek başarıyla ulaşabilen yegane bilgi türüdür. Bunun sebebi, bilimin metotlarını doğanın gerçeklerinden alır ve onlar üzerine kurar. Tüm insan müdahalelerini dışarıda bırakır, buna duygular, istekler, arzular, hisler de dahildir. Daha sonra, tarafsızlık zırhını metodu içerisine dahil eder, böylece düşünsel taraflılıkları da göz ardı eder. Konusunu sadece doğadan ve doğal olaylardan seçer, böylece hedefi sadece ve sadece gerçekten var olan olay ve olgular kümesi haline gelir. Bu sayede de diğer güvenilmez bilgi türleri gibi asla yolundan sapmaz, kişiselleşmez, taraflı hale gelmez.




İşte olasılık kavramı, bilime gücünü veren önemli araçlardan birisidir. Çünkü evren, belli başlı olasılıklar üzerine kuruludur. Burada tartıştığımız determinizm/probabilizm gibi bir tartışma değildir. Olaylar, belli bir ölçekte değerlendirdiğinizde, belli olasılıklar çerçevesinde yaşanmaktadır. Doğanın %100 deterministik olduğunu kabul etseniz bile; biz gerçeğe ancak belli olasılık değerleri üzerinden ulaşabilmekteyiz. Çünkü doğanın kendisinde, herhangi bir olayı etkileyen (yukarıdaki torbadan bilye çekme veya sinek/sıcaklık örneğinden de görebileceğiniz gibi) aslında sonsuz sayıda değişken vardır. Biz günlük hayatta bunların çok kısıtlı miktardakilerini kullanır, göz önüne alırız. Bilim, gerekli durumlarda, bizim gündelik yaşantımızda kullandıklarımızdan kat be kat fazlasını göz önüne alır. Fakat doğanın kendisinde ise, bilimin kullandıklarından ve göz önüne aldıklarından bile kat be kat fazla değişken vardır. İşte tam olarak bu sebeple, bilimde kesinlik yoktur. Ancak bilimde kesinlik olmaması, bilimin gerçeğe en fazla yaklaşabilen bilgi türü olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Çünkü bilim, sistemini "gerçeğe ulaşma amacı" üzerine inşa eder. Birikimli olarak ilerler, varsayımlara saplanmaz, veri ve gerçek odaklıdır. Halk dilinde "tesadüf" deyip geçtiğimiz, aslen olasılık hesaplarının bir yansıması olan olay ve olguları bilim sistemli olarak inceler, sonuçları analiz eder ve gerçeğe dair bilgiler edinmeye çalışır. Bilim kendisini, ne olduğunu ve ne olmadığını bilir. Somuttur, ayakları yere basar ve bilmediğini "Bilmiyorum!" deme cesaretini gösterir.






Evrimsel Biyolojide Tesadüf ve Olasılıklar




Şimdi bu kadar terminolojiden sonra, evrimsel biyoloji (bir bilim türü, dolayısıyla yukarıdaki açıklamaların tamamı burada da geçerli) ve olasılıklar ilişkisine dönelim.




Evrimde de öngörülemez ve beklenmedik şekilde gerçekleşen, birbiriyle doğrudan alakası olmayan olaylar bulunmaktadır. Bu nedenle evrimde de bir parça tesadüfilik olduğu doğrudur. Bunda gizlenecek ya da saklanacak bir taraf yok, zira tesadüfler (ya da bilimin ele aldığı şekliyle olasılık analizleri) doğanın bir gerçeğidir. Ancak evrimde "Bu olay tesadüfen oldu." derken söylemek istediğimiz, bir şeylerin kör tesadüfle bir araya gelerek bir şeyler inşa etmesi demek değildir. Söylemek istenen, gerçekleşen o olayın herhangi bir özel anlamı olmadığıdır. Örneğin denizel hayvanların karasal hayvanlara evrimleşmiş olmasını bir "tesadüf" olarak görebilirsiniz. Karalara adapte olmak zorundalar mıydı? Hayır. Basitçe, yok olabilirlerdi de... Ya da tamamen başka bir özellik evrimleşebilirdi ve sularda müthiş bir başarıya kavuşabilirlerdi. Ancak karada yaşayacak şekilde evrimleştiler. Böyle bir yöne gitmelerinin arkasında yatan bilimsel nedenler adım adım izlenebilir. Ancak sonuçta olan, tesadüftür. Canlıların sudan karaya çıkmasının özel ya da planlanmış bir nedeni yoktur. Ancak bu durum, suda yaşayan canlıların karada yaşayan canlılara evrimleştiği gerçeğini değiştirmemekte ya da bu bilginin güvenilirliğini azaltmamaktadır. Bugün bu geçişin nedenlerini ve nasıllarını detaylı bir şekilde biliyoruz. Fakat bu, başka bir evrimsel değişimin değil de, spesifik olarak bu evrimsel değişimin yaşanmış olmasının bir tesadüf (ya da olasılıksal bir durum) olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.




Evrimsel biyoloji, doğa ile birebir ilgili olan ve doğadaki diğer varlık formlarının yapamadığı biyokimyasal reaksiyonları gerçekleştirebilen ve bizlerin "canlı" dediğimiz varlık formlarının kendi içlerinde olan değişimlerini ve zaman cetvelindeki farklılaşmalarını inceleyen bilim dalıdır. Doğada -şimdilik- öngörülemez biçimde değişen sınırsız miktarda değişken olduğu için, canlılar üzerine de sınırsız miktarda değişken etki etmektedir. Bu da, evrimin bir kısmının öngörülemez olmasına sebep olur. Örneğin, Stephen Jay Gould tarafından sıkça ve detaylıca tartışılan, meşhur "Evrim Tarihi'ni başa sarsak ve Dünya'yı kendi başına bıraksak, günümüzdeki aynı canlılar birebir evrimleşir miydi?" sorusu, bunu güzel bir örnektir. Cevap, çok büyük ihtimalle hayırdır. Çünkü eğer sonsuz sayıdaki doğal değişkenin istisnasız hepsini bugüne kadar olan sıra, şiddet ve biçimiyle yeniden sağlamazsanız, Evrim Mekanizmaları farklı yönde türleşmelere sebep olacak ve bugünkünden çok farklı canlılar ortaya çıkabilecektir. Bu yüzden evrimin günümüzdeki yönü de bilinemez. Bundan bir milenyum ya da milyon yıl sonra ne tip canlılar var olacağını öngörmek olanaksızdır. Tabii ki burada determinizm/probabilizm tartışması da devreye girmektedir; ancak bunu şimdilik es geçeceğiz.

Evrim Her Şeyi Tesadüflerle Mi Açıklar?

Şimdi "Evrim 'tesadüflerle dolu'dur ve evrim her şeyi 'tesadüfler' ile açıklar. Yani evrim, Evren'in başlangıcından tutun da, insanların kararlarına kadar her şeyin tesadüf eseri var olduğunu ileri sürmektedir." iddiasına geri dönüş yapalım.İlk olarak hemen şunu söylemek gerekir: Eğer ki evrim her şeyi tesadüflerle açıklasaydı, bugüne kadar evrimsel biyoloji alanında yüz binlerce makale yayınlanmaz, yüzlerce akademik ders kitabı basılmaz veya örneğin Türkiye'de Evrim Ağacı diye bir oluşum kurulmazdı. Sitemizi açar, girişine "Tesadüfen oldu." yazar, geçerdik. Ancak binlerce bilgi, yüzlerce makale paylaşıp, binlerce farklı kaynaktan bilgi derlediğimize göre... Hayır. Evrimsel biyoloji her şeyi "tesadüf" ile açıklamıyor. Soruların hepsine "Tesadüf işte..." deyip geçmiyor. Her birine kapsamlı ve bilimsel cevaplar verebilecek kadar güçlü, onlarca farklı bilim dalına nüfuz etmeyi başarmış, insanlık tarihinin gördüğü en güçlü bilim dallarından birisi...



Ancak bu yalın gerçek bir yana; yukarıdaki açıklamalar ışığında tesadüfleri bu kadar öcü gibi göstermeye çalışan kişi, kurum ve örgütlerin ne kadar üzücü bir durumda olduklarını görebildiğinizi umuyoruz. Evrim, teknik olarak "tesadüfler ile dolu" olmasa, "her şeyi tesadüf ile" açıklamasa bile, olasılıkları ve rastlantısallıkları içermektedir. Bu son derece doğaldır, çünkü doğadaki sonsuz sayıda değişken, belirli olasılıklar dahilinde işlerler ve bu sebeple de doğanın zaten kendisi "tesadüfler ile dolu"dur. Daha bilimsel şekliyle "olasılıklar zincirine bağlı rastlantısallıklar içerir". Evrim de, bir doğa bilimi ve öte yandan bir bilimsel gerçek olarak elbette bir miktar rastlantısallık unsurları içermektedir. Ancak Evrim'in tamamı tesadüfler üzerine mi kuruludur? Asla! Buna az sonra geleceğiz.



Hemen ikinci iddiaya geçelim: "Evrim her şeyi tesadüflerle açıklar". İlk olarak burada, yanlış bir argüman üretilmekte ve insanların duygularına hitap edilmeye çalışılarak mantıksal süreçleri kırmak hedeflenmektedir. Çünkü daha en başından, Evrim "her şey"i açıklamaya yönelik bir kuramlar zinciri ya da doğa gerçeği değildir. Evrim olgusunun kendisi açıklanmaya çalışılan bir gerçektir ve Evrim Kuramları da sadece canlıların nasıl türleştiğini ve çeşitlendiğini açıklar. Örneğin Evren'in nasıl var olduğu konusuyla ilgilenmez ve bir açıklamada bulunmaz. Bu, fiziğin konusudur. Dolayısıyla Evrim Kuramı'na olduğundan fazla anlam yüklemek, evrimin kendisine zarar vermez ama kişilerin bir bilim gerçeğini anlamasını zorlaştırabilir -ki aslında bilim düşmanlarının istediği de budur, bu yüzden evrimi abartarak sanki tüm bilimlerin üzerindeymiş gibi göstermeye çalışırlar. Peki evrim, kendi konusu dahilindeki her şeyi tesadüflerle (ya da bilimsel tabiriyle olasılıklar ile) mi açıklar? İşte bu bizi, son konumuza getiriyor:



Evrim'in açıklama gücünden pek çok yazımızda bahsettik. Bu açıklama gücünü evrime kazandıran olgu, Evrim Mekanizmaları olarak bilinen 6 temel mekanizmadır: Doğal Seçilim, Yapay Seçilim, Cinsel Seçilim, Mutasyonlar, Genetik Sürüklenme, Göçler. Bunların ayrıntılı açıklamaları için Yazı Dizini'mizdeki "Evrim Mekanizmaları Yazı Dizisi"niokuyabilirsiniz. Biz burada sadece bunların rastlantısallık miktarlarını inceleyeceğiz.



1) Doğal Seçilim: Doğal Seçilim temel olarak canlılarda diğer mekanizmalar ve doğal süreçler sebebiyle meydana gelen varyasyonların doğal koşullar altında canlının ortama en uygun (adapte) olanlarının seçilmesi ve üremesi, böylece kendilerindeki bu varyasyonlara sebep olan "güçlü" (adapte olmayı sağlayan) genleri yavrularına aktarabilmesi olarak tanımlanabilir. Doğal Seçilim'de, temel olarak hiçbir rastlantısallık (halk diliyle "tesadüf") unsuru yoktur.Varyasyonlara Doğal Seçilim sebep olmaz (buna az sonra değineceğiz), Doğal Seçilim, sadece bu canlıların doğada şahsi becerilerinden ve/veya genetik niteliklerinden dolayı seçilmeleri veya elenmeleri demektir. Doğa koşullarının kendisi rastlantısaldır. 3645 yılının Ocak ayının 24'ünde hava sıcaklığını, nemi, bitki örtüsü dağılımını, vb. bilmemiz olanaksızdır. Ancak belli bir sıcaklık aralığında olmasını olasılıksal olarak hesaplayabilir ve öngörebiliriz (bir şeyin rastlantısal/tesadüfi olmasının, o şeyin bilimsel olarak analiz edilemeyeceği anlamına gelmediğini hatırlayınız). Ancak evrim bu durumu kendisinin dışarısında bırakır ve var olan koşulları "geçici normlar" olarak görür. O anda ortam her nasılsa, ona en uyumlu olanlar seçilir, diğerleri elenir. Burada bir rastlantısallık unsurundan bahsedilemez. Evrimi "salt rastlantısallık"tan çıkaran en önemli faktör, seçilimin rastlantısal olmayışıdır.



2) Yapay Seçilim: Olabilecek en az rastlantısallığa sahip olan mekanizmadır. Doğrudan bir canlının, bir diğerini belirli ve istenen özelliklerine göre seçmesi demektir. Bilinçli olarak yapılan bu sürekli seçim sonucunda nesiller içerisinde canlılar türleşir ve evrim geçirirler. Bu sebeple, Yapay Seçilim'de de hiçbir rastlantısallık (halk diliyle "tesadüf") unsuru yoktur.



3) Cinsel Seçilim: Cinsel Seçilim, bir türün bireylerinin, karşı cinsiyettekileri belirli fiziksel özelliklerine ve niteliklerine göre seçmesi ve cinsel tercihlerini belirli özellikteki bireylerden yana kullanmaları demektir. Bunun sonucunda belli özelliklere sahip olanlar daha çok üreyebileceği ve kendilerinde, karşıt cinsin seçimini kendisinden yana kullanmasında etkin olan özellikleri yavrularına aktarabileceği için belirli bir yönde evrim gerçekleşir. Bu mekanizma da tamamen canlıların bilinçleri ve tercihleri doğrultusunda işler. Bu tercihler ilk etapta rastlantısal gibi gözükebilir: örneğin dişi bir geyik, neden daha iri boynuzlu bir erkeği seçsin ki? Aslında seçmeyebilirdi (ki bu, teknik olarak tercihin tesadüfi olduğunu düşündürebilir). Ancak eğer ki uzun ve büyük boynuzlar, erkeğin dişisini daha kolay korumasını sağlıyorsa, daha güçlü protein üretimi anlamına geliyorsa, daha dayanıklı ve dirençli bireylere işaret ediyorsa, o zaman dişinin bunları tercih etmesi son derece makul ve anlaşılırdır. Dolayısıyla Cinsel Seçilim'de de hiçbir rastlantısallık (halk diliyle "tesadüf") unsuru yoktur.



4) Genetik Sürüklenme: Genetik Sürüklenme temel olarak küçük bir popülasyondaki genlerin belirli bir yönde seçilerek popülasyonun bu ata bireylerin özelliklerini yoğunluklu olarak taşıyacağı şekilde evrimleşmesi demektir.Genetik Sürüklenme evrimin rastlantısal yönünün neredeyse tamamını tek başına içerisinde barındıran mekanizmasıdır. Eğer ki evrimde rastlantısallık aranıyorsa, Genetik Sürüklenme bakılması gereken ilk mekanizmadır. Zira bir popülasyonun rastgele ve şans eseri ikiye bölünmesinden tutun da, bazı canlıların sırf "yanlış yerde, yanlış zamanda" bulunmasından ötürü ölmesine kadar tüm tesadüfi konuları içerisinde barındırır. Örneğin bir yangın ya da depremde popülasyonda sadece "dezavantajlı olanlar" ölmezler. Son derece güçlü bireyler de, tamamen şans eseri, yanlış yerde bulundukları için ölebilirler. Bu rastlantısallığı bile matematiksel ve istatistiki olarak analiz etmemiz mümkündür! Dolayısıyla Genetik Sürüklenme'nin rastlantısallığı bile, tıpkı yazımıda izah ettiğimiz gibi matematiksel bir olasılık durumudur ve bu rastlantısallık, evrimin kendisinden ziyade, doğanın ve süreçlerin işleyişinin rastlantısallığından kaynaklanır.



5) Mutasyonlar: Evrimin en rastlantısal mekanizmalarından birisidir; ancak yine, tesadüfi olması "takip edilemez" olduğu anlamına gelmemektedir. Mutasyon, genel olarak rasyasyon ve kimyasallar etkisinde genetik materyalin rastgele değişmesi demektir. Ancak mutasyonların rastlantısal olmasından daha doğal bir şey olamaz. Şu anda koltuğunuzda ya da yatağınızda bu yazıyı okurken vücudunuza birçok farklı açıdan radyoaktif ışınlar girip çıkmaktadır. Birkaç derece sağa ya da sola dönmeniz, vücudunuzun hangi hücrelerinin bu ışınımlardan nasıl etkilediğini değiştirebilmektedir. Bu ışınımlar, hücrelerinizdeki DNA'ya etki ederek mutasyonlara neden olur. Şöyle değil de böyle oturuyor olmanız, şu değil de bu hücrenizin, o değil de şu nükleotidinizin mutasyona uğramasına neden olabilir. Mutasyonların rastlantısallığı bundandır ve bu, son derece normaldir. Ancak unutmayın ki mutasyonlar evrimin ana nedeni değildirler. Mutasyonlar, evrimin malzemesini yaratan ana kaynaktır. Yani rastgele değişimler, rastgele çeşitliliği üretir. Bu çeşitlilik içerisinden, o anki doğa şartlarına bağlı olarak bazıları seçilir, diğerleri elenir. İşte bunun sonucunda evrim gerçekleşir. Yani çeşitliliğin rastgele oluşuyor olması, evrimin rastlantısal olduğunu göstermez. Zira hiçbir rastlantısallığı bulunmayan seçilim mekanizmaları olmaksızın, rastgele yaratılan çeşitliliğin tek bir anlamı bile yoktur.



6) Göçler: Göç kavramı, bildiğiniz gibi, popülasyonun tamamı ya da bir kısmının, bulunduğu yerden başka bir bölgeye gidip yerleşmesi ve oradaki popülasyon ile genetik olarak karışması durumudur. Bu da evrimin kısmen rastlantısal sayılabilecek mekanizmalarından birisidir. Bir canlı grubunun ya da bireyinin bir noktadan diğerine ne zaman ve neden göç edeceği büyük oranda tesadüfidir. Elbette, yine, bu tesadüfü olasılık hesapları dahilinde analiz etmemiz mümkündür. Fakat bu analiz, göçün tesadüfen şu noktadan bu noktaya gerçekleştiği gerçeğini değiştirmeyecektir. Bu göç ile birlikte, yeni coğrafyaya yepyeni genler taşınmış olur. Bu da, evrimin gidişatına yön veren çeşitliliği etkiler.



Görülebileceği gibi, evrim içerisinde "tesadüf" ile ilişkili olan her bir madde, aynı zamanda bilimsel olarak analiz edilebilir olgulardır. Dolayısıyla evrim, hiçbir şeyi "tesadüfler" ile açıklamaz. Ancak hayatta ve gidişat içersinde tesadüfler olduğu gerçeğini de göz ardı etmeye, yok saymaya çalışmaz.




Tüm bunlarla ilgili olarak, Matematiksel Evrim yazı dizimiz aydınlatıcı olacaktır. Her bir mekanizmanın matematiksel olarak analizini görmek, neden evrimsel biyolojide herhangi bir şeyin salt tesadüfler ile açıklanmadığını anlamanıza katkı sağlayacaktır. Ayrıca evrimde tesadüf, kaos, vb. konularla ilgili daha fazla bilgi almak için "Evrim, Rastlantı/Tesadüf ve Kaos" başlıklı makalemizi okuyabilirsiniz.



Saygılarımızla.




Yazan: Ç M B ( E v r i m A ğ a c ı )

K: TalkOrigins
Science Blogs

University of California at Berkeley
Oxford University Blog Press
ScienceBlog
Philosophy & Theory In Biology
Genome Biology and Evolution

* * * * * * * * * *

YAŞANMIŞ TESADÜFLERE ÖRNEKLER:


YILDIRIM ÇARPMASI

Tesadüfler zincirinin en inanılmazı, 1981'de ABD'nin Boston kentinde meydana geldi. Randolp Matika, yıldırım çarpması sonucu evinin önünde öldü.
Adamın dul eşi yeniden evlendi. Damat Pepero, düğün gecesi sigara içmek için balkona çıktı. Düşen yıldırım, damadın ölümüne neden oldu.
Kadın sinir krizleri geçirdi. Tedavi için gittiği klinikte bir doktora aşık oldu ve evlendi. 1 hafta sonra hastasını ziyarete giden doktoru da yıldırım çarptı.

----------------------------


TİTANİC

1898'de gazeteci-yazar Morgan Robinson "Titan" adlı bir kitap yazdı. Kitapta büyük bir yolcu gemisi, okyanusta buzdağına çarpıyordu. 14 yıl sonra "Titanik" deniz faciasi meydana geldi.

------------------------


James Dean'in ölümüne neden olan otomobilinin hurdası birçok kişiye felaket saçtı.
Hurdayı garaja götüren tamirci, araba bacağının üzerine düşünce sakat kaldı.
Dean'in arabasının motorunu satın alan bir doktor araba kazasında öldü. Doktorun kardeşi de aynı motorun sergilendiği salonda çıkan yangında can verdi.
Yıllar sonra motor ve kaporta yeniden sergilendi. İlk gece, araç bir seyircinin üzerine düştü. Seyirci ağır yaralandı.

------------

POE TESADÜFÜ

19.yüzyılın ünlü korku yazarı Edgar Allan Poe, ‘Arthur Gordon Pym’in Öyküsü’ adlı bir kitap yazar. Kitap, bir gemi kazasından kurtulan 4 kişinin açık denizde geçirdikleri uzun günlerden sonra diğer 3 kişinin, kabin görevlisi Richard Parker’ı öldürüp yemeye karar vermelerini anlatıyor. Bu kitabın yazılmasından birkaç yıl sonra ,1884 yılında, Mignotte adlı günlerdir denizde olan bir filika’nın içinde 3 kişi bulundu. Sonradan anlaşıldığına göre daha yaşlı olan 3 kişi daha genç olan kabin görevlisini öldürüp yemiş. Yenilen kabin görevlisinin adını siz tahmin edin ‘Richard Parker’.

--------------------




Güney Afrika Cumhuriyeti'nde Cape Town Ticaret Odası'nın yıllık kongresi'de, İşadamı Daniel de Toit konuşmasını şöyle bitirdi:
"Hayat beklenmedik bir zamanda beklenmedik şekilde sona erebilir"...
De Toit kürsüden inerken ağzına attığı şekerin boğazına kaçması sonucu öldü.


- -- -- -- - -


Yer: Amerika'nın California eyaleti.
Richard Bensinger adlı emekli demiryolu işçisi, 1957'de Eureka kasabasındaki köprüde yürürken fenalaşıp öldü.
2 yıl sonra oğlu Hiram, aynı köprüde başına bir kalas isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti.
6 yıl sonra Hiram'in oğlu David de aynı köprüde araba kazasına kurban gitti.


------------

TARİHSEL TESADÜF

Thomas Jefferson ve John Adams Amerikanın kurucularındandır . Jefferson, Bağımsızlık Bildirgesinin taslaklarını Adams’a göstererek ve danışarak hazırlardı. Bildirge 4 Temmuz 1776 yılında Amerikan Milli Meclisi tarafından onaylandı. Şaşırtıcı olan taraf ise hem Jefferson’ın hem de Adams’ın Bildirgenin imzalanmasından tam 50 yıl sonra aynı gün 4 Temmuz 1826 yılında ölmüş olmalarıdır.


Yorumlar

Henuz yorum eklenmedi ilk ekleyen siz olun .Yorum Ekle
b