22 Eylül 2014 Bu içerik 6.014 kez okundu.
Yaşamanın amacı nedir?
Yaşamak; Sevinçle, acıyla, hüzünle, kederle, insanların birbirleriyle olan iletişimleriyle, ilişkileriyle, hayallerle, geçmişte olanlarla, tartışmalarla hayattan büyük bir zevk çıkarmasını bilmektir. Hani shakespeare yaşam bir rüyadır adlı eserinde hayatın ne olduğunu açıklıyor. hayat nedir? Bir delilik. hayat nedir? Bir yanılsama, bir gölge, bir masal.
Ve en önemli şeyin bile bir değeri
yoktur, çünkü tüm yaşam bir rüyadır ve rüyalarda yalnızca rüya.. Macbeth'tede şöyle diyor; Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır gürültücü bir salağın anlattığı, ki yoktur hiçbir anlamı.
-Yaşamak; Bir amacı olmalı?
Yaşamın amacı:İnsanın kendi düşüncelerinin, kendi felsefesinin, kendi ideolojisinin peşinden yürümesi midir? Yoksa Sevginin, Aşkın, Heyecanın ve de tutkunun aşırı bir şekilde yaşanması mıdır? Yada sadece bunları düşünmesi midir?
-Yaşamak; Niyedir?
Niye mi yaşıyoruz insan çile çektikçe yücelir, büyür bu dünya büyük insanlar için kurulu, büyük dediğim manevi büyüklük, diğerleri figüran yani büyümek için doğduk ve yaşamalıyız.
-Yaşamak; Doğmaktır.
Doğduğumuz için yaşıyoruz, belki de çoğu insana doğmak yada yaşamak ister miydin? Sorusuna hayır cevabı verebilirdi. Ama yaşadığımıza göre EN GÜZELİNİ YAŞAMAK DURUMUNDAYIZ.
-Yaşamak; Bir yerlere varabilmektir.
Belki uzun belki kısa bir yoldasınız. Her başarısızlık sizin için birer kavşak. Endişeleriniz, birer viraj.Arkadaşlarınız bazen gaz pedalı olur bazen fren. Düşmanlarınız trafik ışıklarındaki kırmızı. Aileniz yolunuzdaki uyarı tabelaları. İş hayatınız ise engebeli bir arazi. Ama: Deponuz prensiplerinizle doluysa, Motorunuz iradeniz kadar sağlamsa ve yan koltukta tanrının varlığını her zaman hissediyorsanız, dilediğiniz yere mutlaka varacaksınız.
- Yaşamak;Dans etmektir.
Partnerinizle tango yaparsınız, ayaklar birbirine dolandığında ne kadar büyük bir bağlılıkla birbirinizi, sevdiğinizi anlarsınız. Halay çekersiniz, el ele tutuşursunuz ve bu ne kadar birbirinize bağlı olduğunu gösterir.
-Yaşamak;Sevdiğini bulabilmektir.
Neden ALLAH sadece bir kalp verdi bize? İki ayak verdi yürümek için, iki el verdi tokalaşmak için, iki kulak verdi duymak için, iki göz verdi görmek için, fakat neden bir kalp verdi. Çünkü diğer kalbi başka birine verdi. gidip bulmamız için.
-Yaşamak;Sevdiğini mutlu edebilmektir.
İster miyim rüzgarlar kırsın dalını?
İster miyim güzel gözlerin nemlensin?
Hıçkırık sarmasın dudaklarını;
Tanrı şahidimdir, hep benimlesin.
Ne aşkını dilendim, nede sev dedim!
Ellerini tutmadım, gönülden sevdim.
Adını kimseye hissettirmedim,
İyi bak, gör kendini, gözlerimdesin.
-Yaşamak;Baharı beklemektir.
Her insan kendi baharında yaşamak ister ve o baharı bulabilmek için, İkinci bir bahar olmadan.
-Yaşamak; Bir şeyleri yaşayıp ta, yaşamamaktır.
Eflatuna iki soru sormuşlar:
1. insanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir? Eflatun tek tek sıralamış: Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler ama sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü nede yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar ancak hiç yaşamamış gibi ölürler. Sıra gelmiş ikinci soruya: Peki sen ne öneriyorsun? Bilge yine sıralamış: kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın. Yapılması gereken tek şey sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.
ÖNEMLİ OLAN; HAYATTA EN ÇOK ŞEYE SAHİP OLMAK DEĞİL,EN AZ ŞEYE İHTİYAÇ DUYMAKTIR.
-Yaşamak;Cinselliktir.
Bir insanin yaşamındaki en önemli şey cinsel yaşamdır. Cinsel yaşamla bastırılmış duyguların,açığa çıkarılamayan, tartışılmayan ve üzerinde pek fazla konuşulmayan ve de sözlere dökülemeyen ama yaşamın ta kendisi diyebileceğimiz duyguların insan yaşamında önemli ölçüde bir yere sahiptir ve psikanaliz(bilinçaltı) yöntemiyle açığa çıkarılır. cinsellik; iki karşı cinsin birbirleriyle olan etkileşimleri, hissedilişleri ve birbirlerine olan bağlılığı simgeler.Bu bağlılık insanı bambaşka bir dünyaya götürerek belirli bir süre içerisinde sanki cennetteymiş gibi olmaları ve de tekrar gelmeleri hayatın en büyük hazzını alması demektir..
-Yaşamak; Kendi yaşamlarını yönlendiren birilerinin olduğudur.(bir erkeğe göre)
Bir erkeğin düşünsel yeteneği,estetik birikimleri ne olursa olsun, hayatta durduğu yer, içinde doğduğu yerdir, tanıdığı ilk kadının annesinin onu bıraktığı yerdir. Giyim zevkinin bulunmadığı bir bahçede doğduysanız, giyim zevkinin gelişmiş olduğu bir bahçeye sizi ancak bir kadın götürür. Sofralarının inceliklerle donatılmadığı bir yerde doğduysanız, incelikli sofraların bulunduğu yere sizi götürecek olan bir kadındır. Birlikte olduğunuz kadın değiştiğinde,değişen yalnızca bir kadın değildir, hayatın neredeyse bütünü değişir, bir başka yere,bir başka bahçeye geçersiniz, orada her şey farklıdır.Dinlediğiniz müzik, okuduğunuz kitap, yediğiniz yemek, gittiğiniz yerler, buluştuğunuz arkadaşlar hatta taktığınız kravat bile değişir. Bir erkeği hayatın içinde kadınlar gezdirir,hayatın katları arasında dolaştırır. Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz,bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, esprili bir kadına rastlarsanız espriniz, zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir; yeni huysuzluklar, kaprisler, kavga nedenleri, acılarda öğrenirsiniz.
Hayat kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi kat kattır.Babilin asma bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir.Bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.Bugün durduğunuz teras,seyrettiğiniz manzara,gördüğünüz hayat,yanımızdaki kadının terası,manzarası,hayatıdır.Hayatın hangi katında durduğunuzu,yanınızdaki kadının durduğu yer belirler.Peki ya kadın için????
-Yaşamak;Tanrı'dır.
Eğer cehenneme gidip acı çekeceksek o varlık çok sadist olmalı,cennet içinse çok hümanist!(bu anlamlar kendi aralarında uygulamaları paradoks) Ölüp cennete gideceğiz ve sonra tekrar yer gök olacak tekrar yaşayacağız, bu döngünün sonu olmalı! Diyelim ki okulda öğretmen hepinizi tanıyor ve sınav yapmadan kimisini sınıfta bırakıyor kimisini de çok iyi notla geçiriyor.geçersen bir şey yok ama kalırsan itiraz etmez misin? sınav yapmadan beni nasıl sınıfta bırakırsanız?diye.Öğretmen de; ben kimin ne not alacağını önceden biliyorum çünkü hepinizi çok iyi tanıyorum dese. yani; Yaradan insanları cennete ve cehenneme bu hayatı yaşamadan soksa,cennete girenler tamam ama, ya cehenneme girenler demez mi?biz neye göre cehennemdeyiz diye.Yaradan bu hayatta yaşadıklarımızı bizim önümüze koymaz mı birer delil olarak? (yoksa bütün bunlar psikolojik olarak bir rahatlamamıdır?)
- Yaşamak;Her şeydir..
Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür.
Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür.
Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür.
Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür.
Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür.
Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür. (mahatma gandhi)
-Yaşamak;Neden yaşıyoruz?
Bu soru, insanoğlunun ne kadar aciz bir varlık olduğunu gösteriyor.tamamen biyolojik bir şans sonucu yaşıyoruz! Niçin yaşıyoruz? Bu soruya tüm çağlar boyunca filozoflar yanıt aramış,ancak felsefe ve filozoflar buna bir cevap bulamamışlardır. Neden? çünkü yaşamın cevabına maddenin içinde rastlanmamaktadır.
Niçin yaşıyoruz?
sorusuna sadece dinler bir cevap getirmektedirler.bu cevaplarının temeli,elçilerin getirdiği haberlerdi. Rab:Ben kullarımı ancak bana ibadet etsinler diye yarattım diyor.Bu bir imtihan dünyası,insanların elbetteki diğer canlılardan farkı var.Aklı var,iradesi var ve nefsi var Dünyaya gelme amacımız,beklide bu imtihan..Allaha en güzel kulluk ederek,sadece ona ibadet ederek,onun için yaşayarak hayatımızı tamamlamak mıdır?
Bu dünya yalancı bir dünya.Bakın etrafınıza her şey sahte.Her şey yalan.Bugün varlar yarın yoklar.yaşımız ilerliyor,bakın yüzünüze nasılda kırışıyor,bakın saçınıza nasılda beyazlıyor. bir zaman sonra merdivenlerden çıkarken bile kesileceğiz. Yaşlanacağız. Sağlığımız, gençliğimiz, diriliğimiz bile yalan. zamanla onları bile kaybedeceğiz. Peki bu gidişat nereye hiç düşündünüz mü? Lütfen düşünün bu soruyu tekrar tekrar sorun kendinize.
-Yaşamak; Boşa geçen koskoca bir yaşamdır.
Sıkıntıyı sevmez insanoğlu. Kolay yollar,ucuz çareler arar. Hemen anlamak, kavramak ister her şeyi. Kendini en başta. Kendini anlamadan,anlamaya çalışmadan bir ömür tükenir gider. kişi ölüme yakın bir anında sorar kendisine;Ben kimdim?ne yaptım?neden yaşadım?ne için?hangi amaç için?diye. Yanıt veremediğinden ki veremez- boşa uçtuğunu anlar koskoca yaşamın.
-Yaşamak;Sormaktır.
Niçin yaşıyoruz? Bu soruyu sorabildiğimiz için yaşıyoruz.
-Yaşamak;Mücadele edip, savaşmaktır.
İnsanlar, önlerine birer hedef koyup ve bu hedefleri gerçekleştirebilmek için, sürekli bir arayış ve de mücadele içinde olup hep savaşırlar,. bunu yaparken de ve de sonlara doğru yaklaşırken, büyük bir haz alırlar. bu haz onlara yaşamın amacını anımsatır. hedefler sona ulaştıkça yeni hedefler başlar ve psikolojik olarak tatmin olmaya çalışırlar. (iyi ki yaşıyorum)
-Yaşamak;Beklemektir.
Bazen hayatınızda sürekli olarak bir şeyleri beklersiniz ama sadece beklersiniz.
-Yaşamak;Ölmektir.
Ölmek için yaşıyoruz. Yaşadığımız bu günlerde iki tane gencimizi trafik kazasında kaybettik. bunlardan bir tanesi benim akrabamdı. onu defnederken şunu düşündüm; biz ölmek için yaşıyoruz herhangi bir anlamı ve de amacı olmadan. Sadece yaşıyoruz.
-Yaşamak;İnsanın ta kendisidir aslında.
Genel çerçevede düşündüğümüz zaman; İnsanın ruh hali ne ise, yaşamın amacı odur.
senin ruh halin seni nereye götürüyorsa, yaşamın amacı o dersin. Sevmek mi? var ruh halinde, amaç SEVGİDİR dersin. Hastalık mı? var ruh halinde, amaç SAĞİLIKLI BİR YAŞAM dersin. Aşk mı? var amaç AŞKIN PEŞİNDEN YÜRÜMEK dersin. bir yerde sürgün olarak mı yaşıyorsun amaç ÖZGÜRLÜKTÜR dersin. taziyede misin amaç ÖLÜMDÜR dersin vs.
* * *

Göze alıp baş koymaktır bazen her şeye. amacın için savaşmak inadına yaşamaktır. amacın yoksa, salına salına gezersin yollarda. önüne gelene çarparsın, önüne gelen de sana çarpar.
yaşamak bir amaç mıdır yoksa bir gereklilik midir, bunu düşünmek gerekir önce. sana verilen her nefesin anlamını sorgulamalısın. bir günün diğer gününe denkse ziyandasındır (tam olarak böyle olmasa da özü böyle olan bir hadis-i şerif var).
yaşamayı hazmetmek gerekir, kolay kolay vazgeçmemeli, yılmamalı; sana verildiyse bu hayat yaşayacak olan sensindir. geride kalan herkes, her şey bir araç... sen senden mesulsündür.
* * *
bu amaç bazen çok fazla hayal içerir. en zoru da odur zaten. hayallerini gerçekleştirmek için çırpınır insan, çırpındıkça hayallerinin de kendinden uzaklaştığını düşünür. oysa bilmez ki, bir hayale kavuşulduğu zaman tadı kaçar. yıllarca kovaladığı hayale kavuştuğunda "bu muymuş lan" der, "bunun için mi verdim yıllarımı..."
bazen de planlarla bütünleşir hayaller, adım adım gerçekleşirler. tek amaç olmaz asla, birçok amacın birleşmesinden meydana gelen büyük bir hedef vardır. yemek, içmek, eğlenmek veya para kazanmaksa asıl amaç, kişinin sonsuz bir boşluğa sürüklenmesi çok kolaydır. sağlam bir amaç edinmelidir insan kendine, başardığı zaman sevineceği ve başarmak için ne başkalarına zulüm yapmalı ne de kendini ezdirmelidir.
göründüğü kadar kolay değildir yaşam ve güzel bir amaç yoksa çekilmez olur dünya.
* * *
"ne amaçla yaşıyoruz bu dünyada?"
cevabı dört bir kola dağılan ilginç bir soru değil mi? bir bakalım :
-bu soruyu herhangi bir cami'nin hocasına sorsanız dünya'nın allah'a olan bağlılığımızı göstermek için bir sınav yeri olduğunu ver bu sınavın da yaşam olduğu cevabını verecektir..
-bu soruyu tabiri caizse gotik bir tipe sorsanız "sonsuz yalnızlığa hazırlanma evresidir yaşam" diye cevap verebilir..
-bu soruyu bruce lee'ye sorsalardı vaktinde "en güçlü olmak" yanıtını alırlardı gazeteciler büyük ihtimalle..
görülebileceği üzere yaşam dediğimiz ve uzunluğunu sınırlı koşullar altında belirleyebildiğimiz (intihar, günde 8 paket sigara vs. yöntemler ile) kimine göre işkence olan kimine göre ise hiç bitmemesi istenen bu olgunun amacı kişiden kişiye yaşamdan yaşama değişir..
ancak ortada kimsenin kime göre neye göre diyemeyeceği bir gerçek var o da ölüm..orta hakemi azrail olan maçın son düdüğü..bakıldığında ölüm anı geldiğinde kimse "bugün git yarın gel" diyemez ya da "benim yaşamım çok güzel daha amaçlarıma ulaşmadım birkaç yıl daha idare et temizden bir iki binlik çalışır" oyunlarına girişemez..
işte bu yüzden bence yaşamın amacı ölmektir, yani daha düzgün bir ifadeyle hepimiz ölmek için yaşıyoruz..çok saçma gözüküyor değil mi? arada kalan zaman içinde yaşadıklarımızın ve hissettiklerimizin (sevgi, aşk, nefret, mutluluk, üzüntü vs.) bize ölümü unutturan ya da bütün soğukluğuyla hatırlatan kısa ya da uzun süreli ama geçici hormonel ve zihinsel aktivitelerden başka bir şey değil..
unutulmamalıdır ki yaşamın değeri ölümün yaklaştığı anlarda anlaşılır..
kafanıza silah dayandığında keşke şunu şöyle yapsaydım gibisinden düşüncelerle dolabilirsiniz hayatınız gözünüzün önünden geçerken..
hani bir şeyin değeri hep kaybedildiğinde anlaşılır ya, işte uçurumdan aşağı düşerken aklınızdan ilk geçecek şeylerden biri olacaktır büyük bir kavgayla ayrıldığınız, kırdığınız, üzdüğünüz ama hayatınız boyunca hep sevdiğiniz kişi pişmanlık, üzüntü ve sevgi karışımı duygularla..
"peki ne yapalım oturup azrail'i mi bekleyelim?"
o zaman yaşamanın bir anlamı kalmaz ki !
* * *
“Hayatımın amacı ne?” diye kendinize hiç sordunuz mu? Eğer sorduysanız, gerçekten sizi tatmin eden bir cevap verebildiniz mi? Yoksa, “Günlük rutinimin içinde o kadar sıkışmış durumdayım ki, yaşadığım bu hayatın gerçekten bir anlamı olup olmadığını bile sorgulayamıyorum” mu diyorsunuz?
Benim için bu soru cevaplanması en zor sorulardan biriydi. Öyle ki, ne zaman aklıma gelse, (ki her zaman en sıkıntılı dönemlerde gelirdi),”bu kadar derdimin arasında bir de buna kafa yoramayacağım” diye hemen ondan kurtulmaya çalışırdım. İnsan cevabını veremediği sorular karşısında kendini daha da güçsüz hissediyor. Hele hele bu soru, varlığının nedeniyle ilgiliyse…
Yaklaşık 3 ay kadar önce işimden ayrıldım ve gerçekten zevk alarak çalışacağım bir işi yapmaya karar verdim. Bu konuyu “Yüksek Gelirli İşimden Niye Ayrıldım?” başlıklı yazımda detaylarıyla anlatıyorum.
İnsan kendine daha fazla vakit ayırdığında, aklının bir köşesinde sıkışıp kalmış bu tip soruları daha fazla düşünmeye başlıyor. Eğer bu sorunun bir cevabı vardıysa neredeydi peki?
Kendi kendime bu işin içinden çıkamayınca, cevabı direkt kitaplarda aradım. Sürekli okudum, okudum, düşündüm, düşündüm. Güvendiğim kişilere benimle ilgili gözlemlerini sordum. Çünkü insan kendisine başkaları kadar objektif bakamayabiliyor. Sonunda kafam o kadar karıştı ki, bu soruyu google’da bile aradım:) Yaşam amacınızı nasıl bulursunuz, hayattaki misyonunuzu nasıl belirlersiniz, vs. İnternette bu konularla ilgili o kadar çok yazı var ki. Hatta bunun için testler bile var. Sorulara cevap veriyorsun, ilgi alanların, yeteneklerin vs doğrultusunda yaşam amacını anlamaya dair ipuçları yakalıyorsun.
Aradığım cevabı bulamadığım için buna sahip olduğunu düşündüğüm diğer kişilere karşı içimden kıskançlık duyuyordum. Örneğin, bir ressam, bir şarkıcı, sanatçı yada sporcu için hayatlarının amacını bulmak ne kadar kolaydı. Onların yaptıkları iş zaten içinde hayat amaçlarını da barındırıyordu. Onlar şanslıydı, çünkü Allah onlara bariz bir yetenek vermişti. Bu sayede hem bir meslekleri var ve para kazanıyorlar hem de hayat amaçlarına hizmet ediyorlardı. Temel motivasyonları para değil zevk duygusu olduğu için de yaptıkları her işte zaten başarılı oluyorlardı. Halbuki ben “şanssız” gruptaki insanlardan biriydim. Çünkü öne çıkan hiçbir yeteneğim yoktu. İşin kötüsü, acayip zevk alarak yaptığım hiçbir şey de yoktu. Eee o zaman benim hayatımın amacı ne olabilirdi ki? Kısacası hala daha başladığım noktadaydım.
Bir süre bu konu üzerinde düşünmeyi yine bir kenara bıraktım. Ancak eskisine göre arada bir fark vardı. Artık kendimi ve duyumlarımı gözlemlemeyi öğrenmiştim. Artık yaptığım herhangi bir eylem karşısında nasıl hissettiğime önem vermeye başlamıştım.
Bir gün bir arkadaşımla buluştum. Konuşmanın geneli daha çok onun içinde bulunduğu zor bir dönemle ilgiliydi. Ve benim fikrimi almak istiyordu. Elimden geldiği kadarıyla, onu yargılamadan anlamaya çalıştım ve onun yerine karar vermeden düşüncelerimi paylaştım. Günün sonunda, bana teşekkür etti ve söylediklerim sayesinde kafasında bazı şeyleri daha net görebildiğini söyledi. Eve döndüğümde fark ettim ki, neredeyse 9 saat boyunca konuşmuştuk. O kadar haz almıştım ki, ne açlığımı ne susuzluğumu hissettim ne de sıkıldım. İşte o gün ben gerçekten ne yapmaktan acayip zevk aldığımı anlamış oldum.
Bu olaydan bir süre sonra internette bir video izledim. Bu konuyu Hedefler ve Yapılması Gerekenler yazımda daha detaylı anlatıyorum. Ve işte o gün hayatımın amacı kristal netliğinde ortadaydı. Benim hayattaki misyonum “Kendimin ve başkalarının farkındalığına hizmet etmek”ti.
Bu çok iddialı bir laf gibi gelebilir. Ancak son derece pratik ve en basit günlük seçimlerime bile uyarlayabildiğim etkili bir amaç. Örneğin, kitap okuyarak, yazı yazarak, meditasyon ve nefes egzersizi yaparak kendi farkındalığıma hizmet edebiliyorum. Blog sayfamı hazırlayarak yada bir arkadaşımla dertleşerek başkalarının farkındalığına hizmet ediyorum. Sonuç olarak hayat bana yaşam amacımı gerçekleştirebilmem için sonsuz fırsatlar sunuyor.
Yaşam misyonum konusunda kafam netleştikten bir süre sonra, internette bir blog yazısı dikkatimi çekti. Yazının başlığı “yaşam amacınızı 10 dk’da nasıl bulunursunuz?” gibi son derece iddialıydı. Temelde 5 konuya dikkat çekiyordu;
Neler yapmaktan hoşlanıyorsun?
Günlük hayatta en çok dikkatini çeken konular neler?
Bedavaya bile olsa hangi işi yapmak isterdin? Neler hakkında yeni şeyler öğrenmeyi seviyorsun? Nelerden konuşmayı seversin? Yapmadığın için pişmanlık duyduğun şeyler neler?
Kütüphanene baktığında en çok hangi tarz kitap olduğunu görüyorsun?
En iyi olduğun konu ne? Hangi konularda çok yaratıcısın? Hangi tip sorunlara hızlıca çözüm getiriyorsun?
Bu soruların cevaplarını alt alta yazıp, gözden geçirdiğimde, zaten belirlemiş olduğum yaşam amacımın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüm.
Size şunu söyleyebilirim ki, bu konu netleştikten sonra hayatımın kalitesi ve ondan aldığım keyif bariz bir şekilde arttı. Zannetmeyin ki günlük hayatımı sıradışı deneyimlerle dolduruyorum. Tam tersine, bugüne kadar defalarca yaptığım günlük rutin işleri yapmaya devam ediyorum. Ama artık hayata baktığım pencere değiştiği için, olayları, insanları, konuşmaları ve her şeyi faklı bir biçimde deneyimliyorum. Ve bundan çok büyük bir keyif alıyorum.
Peki sizin hayatınızın amacı nedir? Henüz bulamadıysanız, umarım bu yazım sizin için faydalı olmuştur. Ama eğer zaten bulmuşsanız, bunu benimle ve diğer okurlarımla paylaşırsanız çok memnun olurum.
“İşte sana, yeryüzündeki görevinin tamamlanıp tamamlanmadığını anlaman için bir test:
Eğer yaşıyorsan, tamamlanmamış demektir”
Richard Bach
